Neden Ambalajlı Süt?

Haziran 30, 2020

 

Çocukluğumda en sevdiğim şeylerden biri de  ben okuldan geldikten sonra yemeğimi yerken kapının çalması, sütçünün gelmesi ve annemin tencerelere doldurttuğu sütü kaynatmasıydı.  Niye derseniz, mis gibi tazecik sütü kaynadıktan sonra ılıtıp lıkır lıkır içmeyi çok severdim. Her ne kadar kaymağını ayırsam da o kaymak sonra birikir, kahvaltıda balla kavuşur, ekmeğime konardı. 

 

Sonra aradan yıllar geçti. Ben büyüdüm. Haliyle biraz azalttım süt içmeyi. Ama yine de hiç vazgeçmedim süt sevgimden. 

Eskisi gibi sütçü gelmiyor kapıya ama her yerde açıkta satılan süt görmeye başladım.  Neredeyse her köşe başında açık süt bidonları var. Her ne kadar kaynamış sütü bardağa koyup ılıttıktan sonra içmeyi özlesem de açıkçası ben açık süt almıyorum. Çünkü güvenemiyorum. Sizde de öyle mi? 

Açık sütlerin nereden geldiğini tam bilmiyorum. Bunca virüs, bakteri, mikrop ortalıkta dolaşırken ben bu sütleri güvenip alamıyorum. Bu konuda biraz araştırma da yaptım. Açık süt hakkında öğrendiklerim bu konudaki şüphelerimi haklı çıkardı. 

 

Öncelikle en şaşırdığım nokta şuydu; açık süt aldığımızda evde kaynatırken besin değerinde ve vitaminlerinde ciddi kayba neden oluyoruz. Zaten çocuklar ve yaşlılar sütü özellikle besin değeri için tüketiyor. Onu  da neden kaybedelim ki?  Ayrıca ambalajlı UHT ve pastörize sütler kontrollü bir şekilde ısıl işlemden geçtiği için besin değerini korurken, insan sağlığına zararlı mikrop ve bakterilerden arındırılıyor. Ama açık sütler denetlenmediği için bu sağlık riski hep var. Çok ürkütücü!

 

Bir de “ısıl işlem” kulağıma biraz garip gelmişti ki onu da araştırdım. Isıl işlem dediğimiz şey zaten tüm dünyada insan sağlığına zarar verme potansiyeli yüksek mikroorganizmaların sütten uzaklaştırılması amacıyla uygulanan bir teknolojik yöntem. Bu yöntem esnasında sütlere katkı maddesi de eklenmiyor. Ayrıca Isıl İşlem Görmüş İçme Sütleri Tebliği diye bir tebliğ var ve sütler bu tebliğe uygun olarak ısıl işlemden geçiriliyor. Tabii bir de işin teknolojik boyutu var. Isıl işlem olarak kullanılan pastörizasyon ve UHT teknolojileri, tüm dünyada kullanılan, sağlık otoriteleri tarafından da kabul edilmiş en ileri teknolojiler. Teknolojiye güvenmenin ve kendi faydamıza kullanmanın güzel bir örneği yani süt meselesi.

Ben bu nedenlerle ambalajlı sütleri tercih ediyorum anlayacağınız. Zaten açık süte en başında soru işaretiyle yaklaşırken, şimdi bu araştırmalarımla tamamen uzaklaştım, ambalajlı pastörize ve UHT sütlere güvendim. Eğer hala soru işaretleriniz varsa lütfen konuyu burada bırakmayın ve siz de biraz araştırın. 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Anlatsam'da İnanma - 1

Aralık 26, 2017

Annemin kalk oğlum okula geç kaldın demesiyle gözlerimi açtım, yatağımın yanında duran küçük alarmlı saate baktım saat 07:55 'di ilk derse geç kaldığımı fark edince hemen pantolonumu giydim bir yandan da kendi kendime saate kızıyordum niye ötmedi diye, gömleğimi giyer giymez çıktım dışarı, hızlı hızlı yürümeye başladım, dükkanlarının kepenklerini yeni açan tanıdık amcalara  selam verip öte yandan da içimden inşallah hoca yoklamayı daha almamıştır diye dua ediyordum. Yolun karşısına geçtim, durağa doğru ilerlerken duraktaki insanları süzdüm biraz, içlerinden ilgimi çeken olmadı,  durağa geldiğimde üşüdüğümü fark ettim, evden aceleyle çıktığımdan ince yazlık  bir ceket almıştım üstüme, neyse ki fazla üşümeden otobüs geldi. Okulun önünde indim, okulun avlusunda hiç öğrenci olmaması beni endişelendirdi, saatime baktım 08:25 'di ilk ders başlayalı on dakika olmuştu, okulun içerisine girdim ve kendi sınıfımın önünde durdum, derin bir nefes aldım  hocaya ne söyleyeceğimi düşündüm biraz, aklıma bir şey gelmedi kapıyı iki defa tıklattım, içeriden ses gelmeyince kapıyı açıp içeri girdim, sınıftakiler her şeyi bırakmış bana bakıyorlardı o sırada fatih hocayla göz göze geldik o zaman anlamıştım dersimizin Türkçe olduğunu, öfke vardı bakışlarında, bir şey söylememi bekliyordu, söylemedim oda fazla susmadı zaten ' Bunca arkadaşın salak mı da zamanında geliyorlar, bu ders saatleri boşuna koyulmadı istesem şimdi senin müdürün yanına yollar ona da hesap verirdin' dedi. Şimdi yaptığı farklı bir şeydi sanki ' Geç otur yerine, bir daha olmasın' dedi, oturdum.   


devamı yakında...

Hayvan Mezarlığı - Stephen King

Aralık 04, 2017
İlk Yayınlanma Tarihi14 Kasım 1983
YayıncıAltın yayınları
TürKorku kurgu


 Liseye başladığım yıllarda tam bir Stephen King hayranıydım, kitapları insanı psikolojik olarak korkutması ve kitabı okurken sanki film izliyormuş havasında olması, kitaptaki cümlelerin aklımda canlanması beni çok etkilemişti. Stephen King'in GÖZ kitabını bitirir bitirmez, kütüphaneye gidip Stephen King'in kitapları arasından Hayvan Mezarlığı dikkatimi çekti, arkasında ki özeti okumam kitabı almam için yetti, kitabı aldıktan sonra kitabı  hiç vakit kaybetmeden okumaya başladım. 
Dr. Louis  ailesiyle birlikte başka bir kasabaya taşınmasıyla başlıyor kitap, yeni taşındıkları evin karşısında komşuları olan yaşlı  Jud ve eşi onlara etrafı tanıtmaya başlıyor, evin karışında ki yoldan sürekli tırlar gelip geçtiği için bir çok hayvan ölmüş, ölenler için hayvan mezarlığı yapılmış ve evlerine yakın bir yerde olduğundan bahsedip isterlerse onları oraya götürebileceğini söyleyip Dr. Louis'nin ilgisini çekmiş ve ailecek o hayvan mezarlığına giderler. Jud bu hayvan mezarlığı hakkında bazı efsaneleri Dr. Louis'e anlatır, ilk başta Jud'un ona anlattıklarına inanmamış ama karşılaşacağı kötü olaylar yüzünden Jud'un anlattıklarından başka şansı olmadığı için Jud ile bazı olaylara karışırlar.
Kitabın içindekilerden pek bahsetmek istemedim çünkü kitapta ki olayları ve yaşayacağınız korkulardan sizi mahrum etmek istemedim, küçük bir uyarıda bulunayım kitabı gece evde tek başınıza kaldığınızda pek okumanızı tavsiye etmem. Eğer gerçekten korku, aksiyon ve psikolojik olaylara ilgileniyorsanız mutlaka hayvan mezarlığı ve Stephen King'in diğer kitaplarını okumanızı öneririm.
Eğer kitabı daha önce okuduysanız kendi yorumunuzu mutlaka yazın. 




















Bakkal Amcaya Neden Sövdüm ?

Aralık 02, 2017
Aceleyle çıktım evden, bakkal yakın diye  annemin terliklerini giydim. Karşımdan gelen dayıların bakışı, gençlerin kendi aralarındaki gülüşmeleri, beni biraz rahatsız etti. Sanki onlar bakkala giderken annelerin terliklerini hiç giymediler mi? neyse ki bunları düşünürken bakkalın içerisine çoktan girmiştim. Onur amcayla göz göze geldik selam verdim ses etmeden başını salladı, biraz ilerde ki ekmek rafının yanına gittim eskiden kalmış bir alışkanlık olsa gerek ekmekleri teker teker elime alıp hangisi daha iyi diye bakıp bakıp geri geri bırakıyordum öteden Onur amca seslendi kardeşim bütün ekmekleri mıncıklayıp durma alıyorsan al !! bende elimde ki ekmeği, önceden aldığım poşete koyverdim, bir yandan da Onur amcaya kızıyordum oda bunu anlamış olsa gerek kendince bir açıklama yapmaya çalıştı; sen olsan sende istemezsin ekmeğinin mıncıklanmasını ondan yani, ben tabi oralı olmadım, hem ona hemde kendime ayrı kızıyordum. Çünkü yavşak olan Onur amcaya bir kelime bile edememiş, üstüne birde ona ayıp olmasın diye ekmek rafının yanındaki makarnalara bakıyormuş gibi yaptım hatta ihtiyacım olmadığı halde bir kaç burma makarna aldım üstelik bide annemi arıyormuş gibi yapıp eve başka bir şey lazım mı diye soruyorum, sözde Onur amcanın gözüne girip o lafı söylediğine pişman edecektim. Annem söylemiş gibi bir tane şampuan bir tane bulaşık ilacı aldım. Poşette ihtiyacım olmadığı halde bir sürü şey vardı. Aslında Onur amcaya geçmişten kalma içimde bir öfke vardı. Gençlerle aramızda para toplayıp Onur amcanın bakkalına sigara almaya gitmiştim dedim ya yavşak diye hemen sigara aldığımı babama söylemiş akşamında babamdan sağlamından  temiz bir dayak yemiştim o dayağı yerken Onur amcadan nasıl intikam alırım diye sürekli düşünüp durdum. Bir kaç gün sonra aklıma müthiş bir fikir geldi, o sıralar on sekiz  yaşından küçüklere sigara satmak yasaklanmıştı ve cezası çok ağırdı, hemen polisi arayıp Onur amcanın on sekiz yaşından küçüklere sigara sattığını ispiyonladım, sonra sokağın başına geçip polis arabasının gelmesini beklemeye başladım, polis arabasını görür görmez hemen Onur amcanın bakkalına fırladım, bir tane sigara istedim bir yandan da polislerin gelmesini bekliyordum ki içeri giriverdiler Onur amcanın yüzünü görmeniz gerekiyordu patlıcan gibi morarmıştı. Tabi sonrasında polisler Onur amcayı ve beni karakola götürdüler ve babama haber verdiler, tabi o akşam babamdan yine sağlam bir dayak yemiştim ama Onur amcadan intikam almıştım bir kere içim rahatlamıştı o yüzden dayak o kadar umurumda değildi. Buda kötü bir anı olarak kaldı işte neyse poşet dolmuştu artık ağır ağır Onur amcanın tezgahına doğru yürüdüm. Kaç para tuttu bizim hesap dedim, hesap makinesini aldı eline sanki atomu parçalıyormuş gibi ciddi bir şekilde aldıklarımı topluyordu tam olarak otuz beş lira yirmi beş kuruş dedi sen otuz beş versen yeter dedi sanki büyük bir kıyak yapmış gibi böbürlendi neyse elimi cebime attım ve ekmek almak için evden çıkarken yanıma aldığım bir kaç bozuk paradan başka bir şey yoktu. Cebimde ki bütün parayı çıkardım ve saydım tam üç lira elli kuruş vardı Onur amca yanımda başka para olmadığını anladı tabi, sinirli sinirli bana bakıyordu bende hemen kendimi kurtarmak için Onur amca sen kart geciyon mu dedim halbuki hayatımda hiç kredi kartım olmamıştır oda sinirli sinirli burası küçücük dükkan ne kartı kardeşim dedi! bende elimdeki poşeti yanına koyim belki sorun değil sonra verirsin dicek diye umdum ama nerde Onur amcada ki o kafa, sonrasında baktım Onur amcadan kurtuluş yok, aldıklarımı teker teker yerlerine koydum sonra ardıma bakmadan kafam eğik bir şekilde bakkaldan çıktım eve doğru yürümeye başladım, tabi bu sırada hem kendime hem Onur amcaya sövüyordum neyse sinirden eve nasıl geldiğimi bilemedim kapıyı çaldım biraz durduktan sonra annem açtı kapıyı, tabi elim boş görünce oğlum ekmekler nerde dedi, bende tabi olanları anlatacak halim yoktu ya, Onur amcada ne ekmek kalmış nede şeref diyerek odama çıktım.









Hayat Güzeldir ( La vita è bella )

Kasım 30, 2017
  • Yönetmen:  Roberto Benigni
  • Ülke:  İtalya
  • Tür:  Komedi, Dram, Romantik
  • IMDB:  8,6
  • Vizyon Tarihi:  26 Şubat 1999
  • Süre:  116 Dakika
  • Nam-ı Diğer:  Life Is Beautiful
  • Ödüller:  3 Oscar, 55 ödül ve 31 adaylık
  • Hasılat:  $57,598,247


    Hayat Güzeldir filmini yaklaşık bir yıl önce izlemiştim, izleme sebebim ise o zamanlarda Nazilerin yaptıkları soykırımları ve işkenceleri araştırıyor olmamdı. Yahudi soykırımını anlatan bir yazı okurken karşıma şöyle bir yazı çıkmıştı ' evet Yahudi soykırımını anlatan bir sürü kitap ve film var, ancak bir babanın çaresizliğini ve bu soykırımı çocuğuna bir oyun gibi gösteren babayı anlatan Hayat güzeldir filmini izlemediyseniz büyük bir duygudan mahrum kalmışsınız demektir ' Bende bu yazıyı okuduktan sonra filmi biraz araştırdım ve ardından hemen izlemiştim. Film bittikten sonra öylece kala kaldım çünkü filmde ki olaylar, duygular ve oyuncuların performansı beni çok etkilemişti.

    Filmin konusundan bahsedecek olursak film İkinci Dünya  Savaşını'nın bir kaç yıl öncesini anlatarak başlayan ve filmdeki başkahramanımız hayat dolu Guido'nun güzeller güzeli öğretmen Dora'ya vurulur ve tüm engellere rağmen evlenirler. Biraz zaman geçtikten sonra bir de çocukları olur. Sonrasında savaş patlak verir, Yahudi oldukların için toplama kamplarına götürdüklerinde Guido, oğluna esir kampının ve savaşın bir oyun olduğunu söyler. Oğlu, oyunu başarıyla tamamlarsa ödül olarak çok istediği bir oyuncak tankı hediye edilecektir.


Eğer filmi izlemediyseniz veya izlemeye değer bir film arıyorsanız sizi  buraya  alalım, yok ben filmi izledim diyorsanız, bu yazının altına yorum yapmayı unutmayın.






















12 Kızgın Adam

Kasım 25, 2017



  • Yönetmen:  Sidney Lumet
  • Ülke:  ABD
  • Tür:  Dram
  • IMDB:  8,9
  • Vizyon Tarihi:  1 Nisan 1960
  • Süre:  96 Dakika
  • Nam-ı Diğer:  Twelve Angry Men
  • Ödüller:  3 Oscar Adaylığı, 16 ödül ve 6 adaylık
  • Bütçe:  $350,000


   Bütün filmin tek bir odada geçmesi ve filmin siyah beyaz olması filmi ilk başta izlenmeye değmez olduğunu düşündürse de filmi izlemeye başladıktan sonra filmde ki oyuncuların müthiş oyunculukları ve ustaca işlenen konusu sizi filmin sonuna kadar merakta bırakıyor.

       Filmin konusu ise bir çocuğun cinayet işlediği şüphesi üzerine mahkemeye çıkarılıyor ve suçlu bulunmasına rağmen mahkeme kararı ile 12 jürinin onayına sunuluyor. 12 jürinin 11 tanesi çocuğu kesin olmayan deliller yüzünden suçlu buluyor. Buna rağmen tek bir jüri delillerin kesin olmadığı için diğer 11 jüriye katılmamasıyla birlikte tartışmalar başlıyor. Bundan sonra diğer jürilere katılmayan adam olasılıklar üzerinden diğer jürileri etkileyerek birer birer fikirlerini değiştiriyor.

   Filmi izledikten sonra filmde geçen '' Ne zaman ön yargılarınızı kullansanız gerçekleri göz ardı edersiniz'' repliğini daha iyi anladım. Film hala bir başyapıt. Eğer hala izlemediyseniz mutlaka izleyin.





















Kara Cuma nedir ve hangi ürünleri kapsar?

Kasım 23, 2017

  Kara Cuma nedir ve hangi ürünleri kapsar?


Black friday ( Kara Cuma ) alışveriş çılgınlığı  olarak da bilinir. Kara Cuma ABD'de şükran gününden sonra ki ilk cumaya denir. Bu gelenek 1932'de başlamıştır ve o günden bu yana noel alışveriş sezonunun açılışı olarak bilinir. Önce ki yıllarda genellikle ABD ve İngiltere'de yoğun ilgi görüyordu ama bu yıl Türkiye'de de büyük ilgi uyandırdı, bunun en büyük nedeni ise online alışveriş sitelerinin büyük kampanyalar yapacağını söylemesi oldu.


'BLACK FRİDAY' İNDİRİMLERİ


Kara Cuma indirimleri kapsamında google play'de filmler, oyunlar ve uygulamalar %50 indirimde olacak.

Asıl indirim online alışveriş sitelerinde olacak. Alışveriş sitelerinin en büyüğü olan Hepsiburada kullanıcılarına perşembeyle cumayı birbirine bağlayan gece saat 00:00'da Kara Cuma kampanyasının başlayacağını duyurdu, o saatten sonra Hepsiburada'ya giren kullanıcılar gözlerine inanamayacaklarını, 'keşke indirimde olsa da alsam' dedikleri şeyleri indirimli bir şekilde alacaklarını duyurdu.




Blogger tarafından desteklenmektedir.